Bugun...
SON DAKİKA

Niğde İl Kültür Müdürlüğüne Mektubum. M.MORGÜL

facebook-paylas
 Tarih: 14-03-2024 14:30:24

Niğde İl Kültür Müdürlüğüne Mektubum. M.MORGÜL

Sayın Kültür Müdürümüze,

Niğde tanıtım videolarında her antik binayı, her mağarayı kilise göstermelerinden şikayetçiyim. Siz de bu propagandaya dahil oldunuz, çok hazindir. TUANA adı bile DOĞAN Bey kültürü, halkına kol kanat geren, ücretsiz şifa dağıtan Oğuz beylerinin adıdır. TUANA bölgesi tarihte örnek bölgedir. Anlatmaktan yoruldum, her videonun altına yorum eklemekten uykusuz düştüm.
"Halsiz düşmek" ile yaşlıların bağını lütfen kurunuz, DÜŞKÜNLER YURDU deriz, can bulsun diye ona özel şifalı bitki ve yiyeceklerle tedavi yaparız, sirkeli sularla hastayı yıkarız. İşte kutsal elma en çok sizde var, değil mi?
Elmamız tarihin en büyük SİRKE , Hayat İKSİRİ'dir.
İk -Sir ile Sir-i-Ka, KA'nın Sırrı bunda diyoruz aslında. Gök Tanrının kısaltılmış halidir KA. Biz Türklerin ata kültürü çıktı karşımıza, değil mi?
EL-MA, yani MA'nın Eli. MA bizim Sümer Bereket Tanrısıdır, Mayıs ayında bereketi veren UMAY anadır.
Peki, Antik Şifahanelerde gördüğümüz, en yukarıdan bakan kanatlı melek bizim, Türklerin, mitolojik meleği UMAY anamız değil midir? Huma kuşu, Anka Kuşu, bebeği himaye eden meleğin adıdır Azerbayca'da, ve benim adımın yerel söylenişi olan MAYYE, himaye eden demektir.
 Neresi Hristiyanmış?
Yalvarıyorum, duvar resimlerinde tamamı Türk mitolojisidir, bebeği koruma, bize Allah'ın emaneti olan çocuk hep sembol edilmiş, ne güzel. Neden illa da İsa'nın çocukluğu deyip duruyor turizmciler. Kime çalışıyorlar?
Bizim çocuklarımız kendini bu topraklara yabancı hissetmeye yöneltilmektedir, turist gelecek diye Ortodoks reklamı yapmak neyimize, kendi çocuklarımızı kaybediyoruz. Kim kazandı şimdi?
TUANA köylerinin her biri şifahanelerle doluydu, sirke küpleri turşu küpleri mağarada, rehber diyor ki buraya bakliyat vs getiriyorlardı. O da getirirlir, ama sirke küpü ortada. Ya da, şarap küpü var diyor; cehalettir, akıllarında şifahane yok çünkü.
Hayvanlar, ormanda ilaç dağıtan Mitra krallarımızın KENTOR resimleri. Bakın, peygamberimizin atı Burak da KENTOR olarak resmediliyor, İslamiyet bizim ata Mitra (Hilal)kültürümüzün devamıdır, biz sonradan İslam olmadık.
Duvar resimlerine bizim gözümüzle bakın, örneğin resimdeki Tiftik Keçisi hasta bebeği sütüyle  besleyen, anne sütüne eş olan besindir, yünüyle postuyla herkese sağlıklı giyecek veren, boğazındaki antidot panzehir tanecikleriyle ilaç olan hayvanımızdır. Boğa, Toros resmi, neden dağlarımızın da adıdır? Kayalardaki Mitra Boğa ritüel resimleri, o bizi anlatır, asla ortodoksla ilgisi yoktur. Evlerimizin kapısına boğa boynuzu ve dağ keçisi boynuzu koyarız, halkımız "boynuz olan kapıdan içeri hastalık girmez" der.  Boynuzun rendelenmesiyle elde edilen tozu yemenin şifasını bilmediğiniz için, başka şeyler uyduruyor arkeologlar. Batı gözüyle bakan kültür göremez bizim sembollerimizi.
Gelelim Hristiyanlığın doğuşuna; binlerce kadın şifacımızı cadı/ büyücü ilan edip yakarak öldürdüler. Şifahanelerde çalışan şifacı hemşirelerimiz ya öldü, ya da din değiştirerek canlarını kurtardılar, adları oldu Roma'ya bit eden Rum, Ortodoks (Oks-artığı).
Haçlı seferleri Anadolu şifahanelerinin yerle bir edilmesi, soyulması, yok edilmesidir. Yıktıkları viraneye çevirdikleri tıp merkezlerimizin üzerine bir haç çizdiler, adına kilise dediler, yalanlarla bugün de nesillerimizi kendi topraklarına yabancılaştırıyoruz. Şu anda İngilizce ders kitaplarında cadı bayramları vahşet görselleri hayaletler görüyor çocuklarımız, 1.sınıf Türkçekitabında bile C harfini uçan süpürgeye binmiş cadı resmine baktırıp "C SESİ OLAN VARLIK HANGİSİDİR" diye soruyor. Varlık kavramı bile yanlış veriliyor, bunu lütfen iyi anlayın. Kitabın kapak resminde de çocuklar bulutların üstünde kaleme binmiş uçuyor; Protestan Hristiyanlık beyin altına kodlanıyor.
Yalvarıyorum, bu kuşatmayı bitirelim artık. Antik Oğuz Kültürümüzün Umay Ana ve Mitra (Bedir, Hilal) sembollerini kurtaralım, TUANA'nın DOĞAN BEYLERİNİ doğru anlatalım.
Dış duvardaki yonca sembolü, APOLONİUS ağabeylerinin yakasında da var. AKLIN (Nius) Apoları, ALP NİUS yaka nakışında var.
Tıpta 4 yapraklı yonca; Şifa, Şans, Ümit, Sevgi anlamlarını içerir. Yoncanın dış kenarları hilal biçiminde resmedilenleri var. Bu biziz.
Mağaralarımıza dadanmış yabancı ilaç şirketlerinin ajanlarına karşı ne önlem alacağımızı konuşalım. Çünkü batıda antibiyotik çağı bitiyor, çünkü bağırsak florasını yok ediyor, her hastalığın sebebi bu. Yeniden sirkeye, turşuya, yoğurda, probiyotik beslenmeye dönülecek, biz neden antik çağdan beri şifahanelerimizde bekleyen bakterilerimizi ajanlara verelim?
Astım mağaralarına dadandılar, burası kiliseydi diyorlar, biz de turist geldi diye sevinip  uyuyoruz.
Tuana kraliçesi Leyla Zeynep Sultanımızı anlattığım yazılarımı ve videolarımı internette bulup izleyiniz. Onu Roma'da öldürdüler, oğlu Hasan 5 yaşında çocuktu, kucağında Hasan ile yapılmış yas evlerimizi Romalılar gelip kiliseye çevirdiler, adına Bebekli Kilise dediler, oysa kraliçemizin başında Mitra ışıklı tacı var (bkz. Adana Bebekli kilise), Mardin Şamani Azize oturan heykelinde başının üzerinde istiridye kabuğu var, Niğde'de de mihrabın üzerinde istiridye kabuğu var. İnci gibi BİRİCİK olan demektir. Peki, sizdeki istiridye kabuğunun altında boş mihrap neden boş, anlayalım, orada benzeri bir bebekli kraliçemiz vardı, onu çaldılar götürdüler diye anlamalıyız.
Gümüşten yapılan bakteriyi tıpçılar iyi bilirler. Neden Gümüşler Manastırı talan edilmiş duruyor. Manastır asla kilise değildir, kadınların altından gümüşten iş ürettiği yerdir, şifahanedir, yaşlılar (düşkünler) ve çocukların şifa bulduğu yerdir. Orada doktorlar hemşireler gülerek bakıyor iyileştirdikleri hastaya, ona da "gülen Meryem ana" demek doğru değildir.
Umarım Kültür Müdürlüğünüze bir kapı açtım. Bakanlığınızla ve Niğde halkıyla paylaşmanızı rica edeceğim.
Size Rize'den seslendim. Burada antik kalıntılarımızda Başoğuzlu Mitri Zade Oğuz Kağan'ın panzehiri (Mitridatikom) kendi bedeninde kullandığı, intihar ederek ölümünden (MÖ.63) hemen sonra Rize kalesini soyan Cenevizli Pompeius'un kralımızın el yazması ilaç reçetelerini Roma'ya götürüldüğünün bilgisi internetteyayında olan bir tarih kitabında var. Kitabın pdf dosyasına (Prof.Murat Arslan'ın doktora tezi) erişim adresini internette bulabilirsiniz. Kendi siteme de koydum, ücretsiz erişimdedir:
Dağ keçisinin şifaları hakkında Osmanlı arşivlerinden Şifaiyye Kitabında bilgiler var, ona da internette erişebilirsiniz.
Sağlıklı günlerde Tuana/Niğde Şifahnelerimizi korumak dileğiyle...
 
Mahiye Morgül
  Bu haber 751 defa okunmuştur.   Editör: Dilek ONAY CAN
Etiketler

  YORUMLAR YORUM YAP | 0 Yorum
  FACEBOOK YORUM
Yorum
  DİĞER Eğitim Haberleri
  • BUGÜN ÇOK OKUNANLAR
  • BU HAFTA ÇOK OKUNANLAR
  • BU AY ÇOK OKUNANLAR
  HAVA DURUMU
  NAMAZ VAKİTLERİ
  HABER ARA
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YUKARI YUKARI